Erdem Şanlıtürk “Titanik değiliz”

Hatırlıyorum o zamanları… Tam böyle cafcaflı siyasi atakların yapıldığı zamanlar benim kendimi de bilmeye başladığım döneme denk geliyor. Türkiye’nin Avrupa Birliği müzakereleri kapsamında ‘’Kokoreçten vazgeçer miyiz? Geçmez miyiz?’’ tartışmalarının gündem olduğu dönemler. Dolar o zaman 2’lerde. Ali Babacan ekonomik reformlar bilmem neler konuşuyor ortalık çok fena.

 

İnşaat sektörü tam gaz ilerliyor 300 bini 400 bini olan kendine sermaye edip müteaahhitçiliğe teşvik ediliyor. Bam bam, güm güm binalar doluyor her tarafa. Ben o zamanlar gecekondunun ucundan yakalıyorum hikayeyi iki göz oda ev, oluyor sana iki daire. Herkes peşinde koşuyor ki arsayı veresin. Boyacıya bir daire, tesisatçıya, kalıpçıya bir daire bina mantar olup dikiliveriyor. Ne koparırsan kâr zengin olup mercolarla geziyosun en afillisinden.

 

Köyden kaçan geliyor şehre tutunuyor inşaat duvarlarına kelepir bir iki arsa bir anda bey yapıyor seni.

 

Bağ bahçe bostan peki? Köyden kente gelirken harap bitap bırakılıyor. Köyden gelen kompostoluk kayısının miktarı düşüyor, neneler dedeler ölüyor. Sıra analara babalara tam gelecekken bir bakıyorsun ne komposto kalmış ne pestil.

 

Üreten olmayınca tüketene yük biniyor. Olmayan bir şeyi nasıl alacaksın, alamıyorsun. Sonra dönüp bakıyorsun ki toprağın ya çorak bir tarla, ya da ranta kurban gitmiş bir rezidans arazisi oluyor.

 

Zamanında 1 paraya sattığın yer 1.000 riyal oluyor.

 

Önce bir gremse altının var geldiğinde köyden, satıp nakit ediyorsun. Sonra nakiti apartmana basıyorsun sıcak para temiz geliyor satıp kâr edeceksin ana! bakıyorsun ki senin para pul olmuş.

 

Sonra bakkal kapatıyor, terzi kapatıyor, manav, kasap…

 

Konuyorsun lego gibi bir eve 50 m2 yaşam diyorlar adına modern köleliğin.

 

Ağacı görmek için bile yol aşıyorsun bahçendekini kesip ya da sana satıyolar ‘’yemmyeşil bir doğa manzarası’’ diye balkonunu süsledikleri rezidansların.

 

Ekmeğin, ununun buğdayını bile dışarıdan almaya başlıyorsun. 1000 nüfuslu mahalle oluyor sana 10.000 nüfuslu bir ilçe. Komşunu bile tanımıyorsun eskiden salçalı ekmeğini yediğin yerdeki.

 

Hikayeye bir isim koyuyorlar: MODERN ŞEHİR diye. Modernliğe adapte olmadan kapının önüne çıkarıyorsun ayakkabıları, balkona asıyorsun çamaşırları. Evin halen hacı şakir saf sabun kokuyor. Ruhuna işlemiş bir kültürü söküp atamıyorsun teninden.

 

 

Cebine giren üç kuruş için ömrünün yarısına denk gelecek kadar çalışma saati ayırıyorsun tam ölecekken diyorlar ‘’Hoop dur bak seni emekli yaptık en azından ilaçlarına belki yeter paran’’

 

Para kazanmak istiyorsan oku diyorlar okuyorsun, çok yüksek puan al diyorlar alıyorsun, yetmez yabancı dil öğren diyorlar öğreniyorsun, olmaz en az 10 saat çalış diyorlar çalışıyorsun… Şanslıysan on sene çalışıp anca kıçı kırık bir araba alabiliyorsun ev kiranı denkleştirebilirsen de haftada bir belki bir tavuk çevirip mangal yapıyorsun.

 

Batıyoruz ağam! BA-TI-YO-RUZ!

 

Para pul sorun değil, bizim ömrümüzden çaldıklarınızla batıyoruz.

 

Siz dümeni sapasağlam tuttuğunuzu sanıyorsunuz ama gemi çoktan su almaya başladı ilk dört beş kat gitti bile.

 

Korsanlar yağmalıyor gemiyi alooo!

 

Biz alt katlardakiler çok şeyimizi kaybettik, belki Titanik değiliz ama… BATIYORUZ.

Yayınlama: 31.07.2023
Düzenleme: 15.12.2023 16:47
A+
A-
Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.