Bizi biz yapan değerler

Bizi biz yapan değerleri ne belirler? Eğitim hayatımız mı? En iyi okulları kazanıp gitmemiz, yüksek notlar almamız, güzel bir meslek sahibi olmamız mı? Tökezlemeden bir hayat sürdürmemiz mümkün mü? Tüm bunlara sahip olmamamız bizi başarısız olarak atfetmeye yeterli midir?

 

Yarış atı gibi sürekli bir sınava, mülakata hazırlanıp duruyoruz, en iyi olmak veya yeterli olabilmek için. Tüm bunlar bizi mutlu ediyor mu? Peki başarısızlık anında kendinize yaklaşımınız nedir?

 

Bu soruları; eğitim hayatı, sosyal hayatı, aile ve arkadaş ilişkileri daima başarılı biri olarak sormuyorum. Bir Kızılderili atasözü der ki: “Benim hayatımı yargılamadan önce benim ayakkabılarımı giy ve benim geçtiğim yollardan, sokaklardan geç. Benim takıldığım taşlara takıl, yeniden ayağa kalk ve aynı yolu tekrar git. Benim gittiğim gibi. Ancak o zaman beni yargılayabilirsin.” Herkesin hayatta tökezlediği noktalar farklıdır, her insan kendi içinde bir dünyadır. Kendi içinizdeki dünyada benliğinize yaşadığınız kötü olaylar karşısında yaklaşımınız ne? Acımazsızca kendinizi yargılıyor musunuz? Ben aptalım, salağım, hiçbir işi düzgün yapamıyorum, hep başarısızım, hayatım hiçbir zaman iyiye gitmeyecek söylemleri ile kendinizi yargılıyor musunuz?

 

Birçok sorunun ardından size mindfulness’dan (öz-şefkat) bahsetmek istiyorum. Bilinçli farkındalık adı da verilen eğitimin kurucularından Kristin Neff’in araştırmalarına göre öz şefkatin üç bileşeni bulunuyor; öz nezaket, ortak insanlık hissiyatı, bilinçli farkındalık.

 

Öz nezaket; çoğumuz zor zamanlardan geçerken kendimize acımazsız bir şekilde davranırız. Hatta başkalarına söyleyemeyeceğimiz sözleri kendimize kolaylıkla söyleriz. Öz nezaket kendimize sevdiğimiz birine yaklaştığımız gibi iyilikle, sevgiyle ve nezaketle yaklaşmaktır.

 

Ortak insanlık hissiyatı; acı çektiğimiz zaman en çok başvurduğumuz soru ‘neden ben?’ Bu soru yalnızlaştırıcıdır. Sanki diğer insanlar sorunsuz, acıdan uzak, mutlu ve ‘normal’ bir hayat sürüyormuş gibi kendimizi diğerlerinden ayırma eğilimini destekler.

 

Bilinçli farkındalık (mindfulness); Christopher Germer, Mindfulness’ı, “Deneyimlediğiniz şeyin ne olduğunu, onu deneyimlemekte olduğumuz sırada fark etmek” olarak özetler. Acımıza şefkatle yaklaşabilmemiz için önce acı çektiğimizi fark etmemiz gerekir.

 

Öz şefkat acımıza şefkat ile yaklaşırken kendimize acıma eylemi göstermek değildir. Acılarımızı nazikçe kabul edip hayatımıza devam etmemizi kolaylaştırır.

 

Çok sevdiğimiz bir insanı düşünelim, baş edemediği sıkıntılar karşısında size danışmış büyük bir yıkımla karşı karşıya ne tepki veririz? Dinleriz, anlamaya çalışırız, destekleyici yargılamayan bir ses tonu ile konuşuruz ve belki de sarılıp telkin ederiz. Şimdi de aynı sorunlarla biz karşı karşıya kaldığımız zaman kendimize yaklaşımımızı düşünelim. Daha acımazsızca yargılıyor, benliğimize kötü sözler söylüyorsak kendimizi diğer insanlara verdiğimiz değeri vermekten alıkoyan nedir? Ruhumuz, bedenimiz bizi yaşamımız boyunca ayakta tutacak temel unsurken kendimize bu kadar acımazsız davranmamalıyız. Acı, üzüntü, başarısızlık, yetersizlik tüm bu duygular hayatın içinde karşılaştığımız ve bizler için olan tecrübelerdir. Bizim yapmamız gereken tüm bunları şefkatle kabullenip hayatımıza daha güçlü devam etme cesaretini göstermek.

 

Yaşanan hiçbir başarısızlık öyküsü ve acı gerçek benliğinizi belirlemez. “Bu dünyanın daha fazla başarılı insana ihtiyacı yok. Aksine bu dünyanın acilen ve her türden barışçıl, iyileştirici, onarıcı ve saygı ve sevgi dolu insanlara ihtiyacı var.” demiş Dalai Lama. Her birimiz farklı yollardan keşfederiz benliğimizi, farklı şekillerde iyileştiririz kendimizi. Önemli olan, tekrar ediyorum kabul etmek.

 

Hislerinizi dilediğiniz şekilde yaşamakta özgürsünüz. Kimsenin kabul gördüğü şekilde değil, sizin uygun gördüğünüz şekilde yaşamaya gayret edin. Bu yol size ait…

 

Sizlere bu sözleri yazarken yıllar önce kitabını okuduğum Zeynep Selvili (Pembe Fili Düşünme) ve bu yolculukta karşıma çıkan bir diğer isim olan Zümra Atalay’ın kitaplarından ve web sitelerinden alıntılar yaptığımı belirtmek isterim.

 

KABUL, sadece zorlanmaları hoşgörü ile karşılayabilmek için değil aynı zamanda güzel anıları da içimize sindirebilmemiz ve tadını çıkarabilmemiz için bize bir yol sunar. Kabul, kendimizi bu anın kollarına bırakmak ve bizi taşıyacağına inanmaktır. Doç. Dr. Zümra ATALAY (Kabul; ‘Olanı olduğu gibi kabul edebilme sanatı’ kitabından)

 

Unutmayın, her insan kendi içinde bir dünya. Kimse kimsenin zihninden geçenleri tam anlamıyla bilemez. Sizi ancak siz bilebilirsiniz ve şifanız yine sizde saklı. Yaşadığınız tüm olaylar çerçevesinde hala bir şekilde ayakta kalabilen sizlerin takdire değer olduğunuzu düşünüyorum.

Yayınlama: 21.12.2022
A+
A-
Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.